Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası (KUTSO) Temmuz ayı meslek komiteleri toplantısı, Meslek Komitesi Başkanları ve üyelerinin katılımıyla gerçekleştirildi.
Toplantının açılışını yapan KUTSO Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Alkış, meslek komitelerinin Yönetim Kuruluna sundukları konularda yapılan çalışmalara ilişkin bilgi verdi.
Toplantının “Meslek Komitesi Üyelerinden Bir Ses” bölümünde, KUTSO Meclis Başkanı Nafi Güral tarafından “Türkiye’de Yaşanan Ekonomik Türbülanslar” başlıklı sunum yapıldı.
“Bütün Dünyada İkinci dünya savaşı ile başlayan ekonomik sorunlarını savaşa katılmış ülkeler çözebildi ancak, 1946 hariç, 70 yıldan bu yana maalesef biz hala kendi sıkıntılarımızı yaratıp, sonra çözerek yolumuza devam ediyoruz.
Size anlatacaklarımın sadece yaşadıklarımızın özetinin özeti olarak değerlendirmesini, herhangi bir şekilde eleştiri veya şikayet amacı aranmamasını, bir anlamda, yaşamakta olduğumuz ekonomik durumun ilk olmadığını, geçmişimize bakarak olağan karşılanması gerektiğini, son olmasını temenni ettiğimizi düşünebiliriz.
1946 yılında
Cumhuriyetin kuruluşundan 1941 yılına kadar tarıma dayalı ekonomik fırsatlarımızı kullanarak yaratılmış dış ticaret dengesi 1941-1945 yılına geldiğimizde önemli ölçüde bozulmuş, Çünkü, 1941-1945 yıllarında İkinci Dünya Savaşı döneminde Türkiye’de zirai üretim hızla gerilemiş, tarıma dayalı ekonomide genç nüfusun askere alınması ve teçhizat yetersizliği nedeniyle ihracata dayalı tarımsal hasılası önemli derecede gerilemiş, tüm kulvarlarda fiyatların aşırı yükselmesi üzerine MİLLİ KORUNMA KANUNU yürürlüğe girmiş ve o dönemin koşulları altında hükûmete olağanüstü yetkiler verilmiş.
Milli Korunma Kanunu ile hükümete verilen olağanüstü yetkilerini özetlersek,
- fabrikalarda üretilen malların değer fiyatını ödemek şartıyla el koyup stok etme,
- fabrikalara el koyup işletmeye,
- işçilere mecburi mükellefiyet yüklemeye,
- malların fiyatlarını tespit etmeye
- mamulleri muayyen usullere tevzi etmeye,
- halkın ihtiyaçlarıyla ilgili iktisadi ve ticari faaliyette bulunmak üzere devlet müesseseleri kurmak gibi çok geniş yetkiler vermiştir.
Yine bu tarihte Türkiye Cumhuriyeti, tarihindeki ilk devalüasyon ile tanışmış,
7 Eylül 1946 tarihli devalüasyon ile
1 dolar = 1,29 TL iken,
%117 değer kaybederek
1 dolar = 2,80 TL değerine gerilemiştir.
Ancak, yaşanan sıkıntılar kalıcı olmadı, sonunda selamete çıkıldı.
1958 yılına geldiğimizde
1950-1960 yılları arasında, özel sermaye, öncelikle büyük ticaret ve tarım burjuvazisinin elinde birikmeye başladı.
Bunun sonucu olarak Liberalizasyon politikası nedeniyle ithalatın sürekli artması ve ihracat gelirlerindeki yetersizlik dış ticaret açıklarına sebep olmuş ve dış borçlar sürekli artmıştır.
1958 yılına gelindiğinde, Türkiye artık dış borç anapara ve faiz ödemelerinde zorluk çekmeye başlamış ve dış borçlarda moratoryım’a, yani, uluslararası borçlarını ertelemeye gitmek zorunda kalmıştır.
Liberal politikalar bu dönemde ülkede sanılanın aksine yüksek enflasyon, bütçe açıkları ve dış ticaret açıklarına yol açmıştır. Bu günkü gibi serbest kur değil, O tarihlerde uygulanan Sabit kur politikası uygulamasının başarısız olması sonucunda;
- ithalatın artması,
- 1954’ten sonra tarımsal üretimin düşmesi,
- büyüme hızının yavaşlaması,
- enflasyon hızının yükselmesi,
- döviz sıkıntısı ortaya çıkması
- ABD’nin dış yardımlarını kısması sonucu Türkiye ilk kez ve en kapsamlı istikrar programı karaları1958 yılında yürürlüğe koymuştur, kararları sonucu olarak
- TL devalüe edilmiş
- Program gereği 1 dolar için 6,22 TL vergi alınmış
- Böylece 1 dolar, ithalat ve diğer döviz işlemlerine
- Sabit dolar kuru 2,80 TL + 6,22 TL Vergi ile birlikte 1 USD $ = 9,02 TL olarak işlem görmeye başlanmış
- Merkez Bankası kaynakları sınırlandırılarak para arzı kontrol edilmeye çalışılmış
- Kamu İktisadi Teşebbüslerinin (KİT) Merkez Bankası finansmanına sınırlama getirilmiş
- KİT ürünlerine zam yapılarak KİT’lerin zararları azaltılmaya çalışılmış
- Kamu harcamaları kısılarak bütçe açıkları daraltılmıştır
Alınan bütün tedbirlere rağmen beklenmedik şekilde Kıbrıs’ta İngiliz hakimiyetinin sona ermesi ile birlikte fanatik Rum nüfusu, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması için silahlı EOKA örgütü kurarak 1955-1959 yılları atasında ENOSİS ideallerinin peşinden koştular. Kıbrıslı Türklerde TMT (TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI ) Kurarak ENOSİS ideallerine engel oldular.
1959 da uluslararası devreye girerek ENOSİS değil, iki kesimin beraber yaşayacakları bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kurularak sorun şimdilik çözülmüş oldu.
Sonuç olarak bir tarafta ekonomik sorunlar, diğer tarafta Kıbrıs olayları Türkiye’nin gücünü zaafa uğrattı, sonuç olarak 27 Mayıs ihtilali yaşandı
Ancak, yaşanan tüm olumsuzluklar kalıcı olmadı, büyük mücadeleler sonucunda selamete çıkıldı
Petrol krizleri (1974 ve 1980)
1974 yılında Küresel ölçekte meydana gelen petrol fiyatlarında yaklaşık 4 kat artış sonucunda dünya genelinde ekonomiler olumsuz etkilenmiş. Petrol krizi nedeniyle yaşanan olumsuzluklara rağmen, 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı başarı ile gerçekleştirilmiş, ancak başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri Türkiye’ye ambargo uygulaması başlamıştır
Ambargonun da etkisiyle, ülke ekonomisinde başta altyapı olmak üzere ülkemizde ekonomik darboğazlara girilmiş, Türkiye’de dış açık genişlemiş ve ödemeler dengesi sürekli açık vermiştir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, gibi, 1980 yılında oluşan II. Petrol Krizi küresel ölçekte petrol fiyatlarının tekrar, yaklaşık 2 kat, artmasına yol açmıştı, Kriz ile birlikte işsizlik yüzde 20’lere enflasyon ise yüzde 65’lere kadar yükseldi.
Yaşanan tüm olumsuzlukların giderilmesi için çareler üretilmesi ardına dönemin DPT müsteşarı Turgut Özal tarafından hazırlanan meşhur 24 Ocak kararları yürürlüğe konuldu. Karar kapsamında
- Devalüasyona gidildi,
- Türk lirası yaklaşık %48 düzeyinde değer kaybına uğradı.
- Sabit kurdan kontrollü dalgalı kur politikasına geçildi,
- Yabancı sermaye girişi özendirildi.
24 Ocak kararları devrim niteliğinde kabul edildi. Gelecekteki ekonomik politikalarda benimsenerek daha da geliştirildi,
1980’li yıllarda ekonomik politikamız, içe dönük ithal ikamesi yerine, 24 Ocak kararlarıyla dışa dönük serbest piyasa mekanizmasına dayanan sanayileşme politikasına Kaydı
Ancak, kısa süre sonra 12 Eylül darbesiyle birlikte ülkemiz sarsıntıya girdi.
Her türbülansta olduğu gibi zaman içinde selamete çıkıldı
1980 sonrası genel görünüm
1982 yılında yaşadığımız banker krizi ülkemizde adeta kemikleşmiş ekonomik türbülanslar yetmiyormuş gibi, hiçbir yasal zemini olmadan ortaya çıkan ve kendilerini banker olarak tanıtan sorumsuz kişi ve kuruluşların, akıl almayacak oranlarda faiz teklif ederek halkı dolandırmaları sonucunda 1982 yılında oluşan banker iflasları vatandaşın canını çok yaktı.
1984 yılında döviz tasarruflarına getirilen kolaylıklar, döviz tevdiat hesaplarında artışa neden oldu, yani, dövizler yastık altından çıkıp ekonomiye kazandırıldı.
1989 yılında 32 Sayılı Kararname ile birlikte finansal serbestleşmeye geçilmesi ve sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması, ülkeye yönelik sıcak para şeklindeki sermaye hareketlerine hız kazandırdı.
Nisan 1994 türbülansı
Türkiye, 1994 yılında da 5 Nisan kararları ile ekonomik türbülans yaşadı. 1994 öncesinde kamu kesimi faiz dışı harcamaları, kamu gelirlerinden daha fazla açık vermiş, kamu kesimi kazandığından daha fazlasını harcamıştır. Kamu borçlarının Merkez Bankası ile finanse edilmesi sonucunda Türkiye ilk defa hiper enflasyon yaşamış oldu.
5 Nisan kararları ile
- Vergi mükelleflerinin matrahlarının üzerinde “ek” bir verginin alınması kabul edildi.
- ABD Doları serbest piyasada 7 bin liralık artış göstererek 40 bin liraya yükseldi. Devamında Merkez Bankası Türk Lirası’nı ABD Doları’na karşı yüzde 24,8 gibi bir oranla devalüe etti.
- İki operasyon sonucunda gerçekleşen devalüasyon oranı yüzde 73’e dayandı.
Sonuç olarak 5 Nisan Kararları ile
- Ekonomi küçülmeye başladı,
- 1994 ortalarında daha da ısındı.
- Gelir dağıtımında dengesizlik
- Çalışanlar için yoğun bir işsizlik ve yetersiz ücret
- Reel sektörün kayıplar yaşamasına zemin oluştu
Ekonomi dışındaki kişisel para sahipleri uygulanan yüksek faizle kazanımlar elde etti. Devalüasyon öncesinde ABD Doları’na yatırım yapanlar da büyük rant sağlamış oldu. Yaşanan durgunluk birçok firmayı ya küçülttü ya da iflas ettirdi.
1994 türbülansından çıkıldığı süreçlerde bakkal dükkanı açar gibi bankalar kurulmaya başladı, bir anlamda 2001 türbülansını gelişine zemin hazırladılar
2001 ekonomik türbülansı ya da Kara Çarşamba,
Türkiye ekonomisinin neredeyse yarısına yakın kısmının bir arada olduğu Marmara bölgesinde yaşanan 1999 depremi Türkiye’nin ekonomik yapısını derinden sarstı. 20 bine yakın can kaybı, fabrika bina ve makinelerinin hasar görmeleri ve kaybolan nitelikli iş gücü nedeniyle çalışamayan fabrikalar, ödenemeyen borçlar, krediler, ticaretin durma noktasına gelmesi, bozulan moraller hepsi bir araya gelince ülke ekonomimiz nerdeyse durma noktasına geldi
Bütün bu olanlara ek olarak, Ekonomik beklentilerin olumsuzlaştığı bir ortamda, Hazine’nin yüklü bir borç itfası öncesinde 19 Şubat 2001’de beklenmedik siyasi gerginlikler yaşandı. Milli Güvenlik Kurulu toplantısında C.Başkan’ımızın Başbakanımıza anayasa kitapçığı fırlatması olayından hemen sonra olumsuzluklar zinciri kontrol edilemez şekilde gelişti, İMKB de %18,1 oranında düşüş yaşandı
- Gecelik faizler %7500’e kadar yükseldi
- Kamu bankalarının likidite ihtiyacının karşılanamaması, ödemeler sistemini kilitleyecek boyutlara ulaştı
- Banka sistemindeki büyük çöküşü önlemek için TL’nin yabancı para birimleri karşısındaki değeri dalgalanmaya bırakıldı.
- Bir gün önce eski parayla 670 bin TL olan dolar 1,8 milyon TL’yi aştı.
- Bunun sonucunda bankalar vadesi gelmemiş kredilerini geri çekmeye başlayınca 21 Şubat’ta bankalar arası para piyasasında gecelik faiz %6200’e kadar yükseldi. sonuçta, 24 banka battı.
- Türkiye Emlak Bankası
- Sümerbank
- Etibank
- Tarişbank
- TTB
- Esbank
- Bank Ekspres
- İnternet bank
- Toprakbank
- Pamukbank
- Türkiye İmar Bankası
- Yaşarbank
- Egebank
- Yurtbank
- Bank Kapital
- Demirbank
- Ulusalbank
- İktisat Bankası
- Turanbank
- Bayındırbank
- Kentbank
- EGS Bank
- Sitebank
- Adabank
Türkiye’de 1994 ve Şubat 2001 türbülansında oluşan spekülatif saldırılar Merkez Bankası’nın rezervlerini azaltmış bir anlamda yaşanan türbülansın tetikçisi olmuştur.
2001 türbülansı, daha önce Yaşanmış türbülansların en ağırı e yakıcısı olmasına rağmen, 2002 seçimlerinin de etkisi ile kısa sürede selamete çıkıldı.
2004 yılında yaptığım Meclis konuşmamda,
“Ekonomi şahlanış geçti, üretim yapıyorsanız daha faza üretim için harekete geçin, ticaret yapıyorsanız daha fazla satış için bağlantılar kurun, aşırı talep nedeniyle ne kolay ham madde bulabileceksiniz ne de satacak malı bulabileceksiniz”
Demiştim. Yaklaşık 4/5 yıl yaşanan o güzel günleri yaşayanlar hatırlayacaklar.
Gene o yıllarda ABD doları karşısında sürekli değer kazanan paramız 1 $ = 1,2 TL değerine ulaştığında, acaba 1 $ = 1 TL okur mu ? gibilerinden tahminler yapılıyordu.
Ne var ki, ABD de başlayıp tüm Avrupa, güney Amerika, Rusya ve bazı Asya ülkelerinde, yaşanan Küresel kriz nedeniyle, ülkemizde 4/5 yıl yaşanan keyifli ekonomik ortam yerini 2008 türbülansına bıraktı.
2008 küresel ekonomik krizi veya Büyük Durgunluk,
2008 yılında gıda fiyatları tüm dünyada tarihin en yüksek düzeylerine ulaştı. Altın ve petrol gibi değerli maddeler de tarihinin en yüksek değerini kazanırken ABD doları hemen hemen bütün diğer para birimleri karşısında önemli ölçüde değer kaybetti.
Buna paralel olarak 2008 yılında Amerika’daki gayrimenkul piyasasında (özellikle konut fiyatlarında) büyük bir düşüş yaşandı.
ABD’deki konut fiyatları 2000’li yıllar boyunca büyük bir yükselme göstermişti. Bu yükselmenin bir nedeni de, mortgage sistemi olarak bilinen ve kolaylıkla elde edilebilen gayrimenkul yatırımlarının ülke ekonomisinin büyütmesine destek olacağı düşünülüyordu. Sürekli olarak yükselen konut fiyatları piyasalarda aşırı derecede iyimser bir hava yaratmış, bankaların düşük gelirli ailelere konut almak için kolayca kredi sağlamalarına yol açmıştı.
ABD de Aşırı şişkin Konut fiyatları inişe geçince birdenbire subprime mortgage (yüksek risk ve yüksek faizli kredi) denilen bu kredi piyasası çökmüş, kredi faizlerini ödeyemeyen düşük gelirli ailelerinin iflas etmelerine ve konutlarına el konmasına neden olmuştu
ABD’deki kriz kısa zamanda Avrupaya da sıçradı. İzlandanın 3 büyük bankası iflas etti, paraları %40 değer kaybetti, enflasyon oranı %15’e ulaştı, İngiltere deki gayrimenkul piyasaları da aynen ABD gibi büyük bir düşüşe geçti. İnsanlar bankalar önünde paraları çekebilmek için büyük kuyruklar oluşturdu
Krizde olan ABD ve Avrupa ile Türkiye arasında ticari ilişkiler azalmış Türkiye’nin cari açığı artmış, makro ekonomik veriler kötüleşmiş, eksi büyüme yaşanmış, üretim oranı azalmış, işsizlik ve durgunlukla beraber Türkiye’de küresel krizden nasibini almıştır.
2008 – 2012 yilları atasında yaşanan türbülansını da Etkileri ülkemizde de yoğun şekilde yaşanılan her türbülansta olduğu gibi sonunda nemlenen den daha çabuk selamete çıkıldı.
Hiç kimse merak etmesin, içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılar gene reel sektörün ve haklımızın gayretleri ve başarıları ile yakın zamanda selamete çıkacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Zira, Türkiye hiç bir zaman reel sektörün hatası veya beceriksizliği nedeni ile ekonomik sıkıntı yaşamamış, aksine sıkıntıların Giderilmesinde hakkımız ile birlikte etkin rol oynamıştır.
Bu sözlerimi 1946’dan günümüze kadar yaşadığımız ekonomik türbülanslardan nasıl başarı ile çıktıysak, günümüzde yaşamakta olduğumuz türbülanstan da başarıyla çıkacağımızın teminatı olarak görebilirsiniz, yeterki moralimizi bozmadan, heyecanla, var gücümüzle işlerimizi geliştirmeye odaklanalım, ve de istikbalde yeni türbülansların ihtimal dahilinde olduğunu aklımızın bir köşesine not ederek, ayaklarımızı yere sağlam basıp gözümüzü zirvelerden ayırmayalım.”
Toplantıda söz alan Yönetim Kurulu Başkanı Esin Güral Argat; “Değerli Meclis Başkanımız, bize Türkiye ekonomisine yönelik kısa bir yolculuk yaptırdı ve güçlü bir moral verdi. Bize hem tecrübelerini aktardı hem de dünyanın ekonomik perspektifini ve yaşananların Türkiye’ye etkisini özetledi.
Amin Maalouf, dünyaca ünlü Lübnanlı yazar şöyle söyler; ‘’Her şeye üzülen ama hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanlar topluluğudur. Dolayısıyla, Ortadoğu’nun makus kaderi buradan gelir.’’ der. Biz Kütahya’nın marka olmasını istiyoruz. Kütahya’nın çok iyi yerlere gelmesi ise ancak kolektif çalışmalarla mümkün. Bütün iş hayatım boyunca bilmediğimi öğrenmek peşinde oldum ve herkesi dinlemenin peşinde oldum. Çünkü her bir kişiden tek bir kelime bile öğrenmek farklı kapılar yollar açtı benim zihnimde. Bu inanıyorum ki hepimiz için de böyle. İşte biz bu sebeple bilgiyi çoğaltmak. yeni perspektifler edinmek için yılda en az 2 kere olmak üzere, bize ufuk açacak alanlarında uzman yetkin insanları Kütahya’ya davet edeceğiz. Bu davetlerimizin ilkini geçtiğimiz haftalarda önemli bir ekonomi gazetecisi olan Hakan Güldağ ile yaptık. Bu davetlerimizi yaparken asıl çıkış noktamız bu. Ufkumuz daha çok açılsın. Hepimiz tabi çok iyi işler yapıyoruz, güzel çalışmalar yapıyoruz ama her zaman daha iyisi var. Hepimizin bilmediği daha fazla bir dünya var. Kütahya’nın etki alanının artması, Kütahya’da söylenen bir sözün duyulabilmesi için, bizim Kütahya dışında daha fazla konuşulmamızı sağlamamız gerekiyor. Ben ve Yönetim Kurulu’ndaki arkadaşlarımız bu vesileyle, daha fazla insanı burada görmek istiyoruz. Biz daha fazla insanla görüşelim ve de tüm bunların neticesinde Kütahya’nın daha fazla konuşulur, söylediğimiz sözlerin daha fazla duyulur hale geldiğini görelim arzusundayız. Yönetim Kurulu arkadaşlarımızla birlikte arzu ederiz ki, bundan sonraki toplantılarımıza daha fazla ilgi olsun. Sizlerin arzu ettiğiniz profilde, arzu ettiğiniz nitelikte, arzu ettiğiniz alanda misafirlerimizi biz buraya davet etmeliyiz, etmeye de devam edeceğiz. Bundan sonraki toplantılarımızda lütfen görüşlerinizi ve ihtiyaçlarınızı da paylaşın. O doğrultuda organizasyonlar yapalım ama hep birlikte dinleyelim. Gelen misafirlerimizi hep birlikte en iyisiyle ağırlayalım ve burayı iyi hatırlayarak onları yolcu edelim. Bu vesileyle, sizlere iyi çalışmalar ve iyi haftalar dilerim.” dedi.
Gündemde yer alan konuların ve hitapların tamamlanmasıyla toplantı sona erdi.
Haber: KUTSO Basın