Hesap Yapma Kültürü Ve İş Hayatında Başarı
Bu yazıda, mikro işletme seviyesinde başladığım iş hayatımın bana öğrettiği önemli prensiplerden birisini, bugün daha da geliştirerek uyguladığım “hesap yapma mantığı” konusunu paylaşmak istiyorum.
Mikro düzeyde bir işletmede başlayıp, elimde çanta, dolmuş, otobüs kullanarak kapı kapı dolaşıp satış ve tahsilat yaptığım, sonra sırasıyla küçük, orta ve büyük işletme aşamalarının hepsinde kazandığım tecrübelerin paylaşılması olarak algılanmasını arzu ettiğim yazımın bu gözle değerlendirilmesi halinde ilimizdeki iş insanlarımıza daha faydalı olabileceğini düşünüyorum.
Sadece iş hayatında değil, yaşamımızın her aşamasında uymamız gereken birinci şart, hesabını bilmek, hesap yapmak ve yapılan doğru hesap doğrultusunda hareket etmektir. Bu konuda onlarca örnek üretebilir ve prensiplerini oluşturabiliriz. Mikro işletme dönemimden başlayarak günümüze kadar uygulamakta olduğum hesap mantığımın basite indirgenmiş bir örneğini paylaşmak istiyorum.
“Denge tablosu” adını verdiğim, her ayın ortalarında, bir önceki ayın performansının değerlendirmesi olarak yaptığım çalışmadan sonuçlar çıkarırım. Çok basit bilanço mantığı benzeri çalışmayla, “sadece iş içinde dönen değerleri” baz alarak; aktif tarafında kasa, banka, alacaklar, çek mevcudu, stoklar vb. işte dönen varlıklar (ki buraya işimizde kullandığımız otomobil, gayrimenkul vb. değerleri yazmam, çünkü bunlar işin yapılması için gereklidir, elden çıkaramayız, çıkarsak işimizi çeviremeyiz) ve pasif tarafında ise borç niteliğindeki tüm rakamları yazarım. Aktif ve pasifi toplarım, aradaki farkı bir önceki ay farkı ile karşılaştırırım, çıkan sonuç ilgili ayın yaklaşık performansını gösterir. Bu çalışmaları da yasa gereği yapılan üçer aylık ara bilançolar ile sağlamasını yaparım.
Performansların toplandığı süreçlerde, işimin içinden dışarıya işimle ilgili veya iş dışında edinmek istediğim varlık alımı için kaynak aktarıp aktaramayacağıma bakarım. Duruma göre karar veririm. Böylece para ile ölçülebilen tüm süreçlerin kontrolüm altında olmasının neticesi olarak finans yönetiminde sağlıklı kararlar verildiği için sıkıntı yaşanması söz konusu olmaz.
İşletmeler hesap yapma mantığı ile yönetilirse ve elbette ki ekonominin kurallarına uyarlarsa, finansal bir sorun yaşanmayacağı kanaatindeyim. Mikro ve küçük işletmelerin gelişmesindeki engellerin başında, hesap mantığına sahip olunmaması kadar, işletmenin büyüklüğüne uygun ölçüde finansman bilgilerinin olmamasının da yattığını kabul etmemiz lazım. Bu noktada özellikle kredi konusunu değerlendirmekte yarar var. Kredi doğru kullanılırsa işletmeyi geliştirir, yanlış kullanılırsa zora sokar. Basit bir yakıştırma yapayım; yeşil taze biber yararlıdır, az acısı lezzete lezzet katar, çok acısı az miktarda tüketilebilir ama miktarı fazla olursa zarar verir. Kredinin acısı da fazla kullanılırsa zarar verir.
Genel kabul görmüş anlayışa göre;
➢ Kredi, yatırım için orta veya uzun vadeli olarak kullanılır.
➢ İşletme sermayesi olarak sürekli kısa vadeli kredi kullanılmaz. Ancak ödeme/tahsilat dengesinin kısa süreli olarak dengelenmesi gereken durumlarda kısa vadeli krediye başvurulabilir.
Bankalar birer ticari işletme olarak vadeli para ve hizmet satıyor, sattığı paranın vadesinde geri ödenmesini istemelerinin doğal hakları olduğunu kabul etmemiz gerekir. Biz iş insanları olarak, malımızı satın almak isteyen ancak ödeme gücü düşük/riskli müşterilere nasıl mesafeli yaklaşıyor ve ancak çok iyi fiyat karşılığında risk alarak mal vermeyi göze alıyorsak, bankalar da aynı felsefe ile kredi veriyorlar. Bankaların peşinde koştuğu müşteriler, müşterilerin peşinde koştuğu bankalar olduğunu görüyoruz.
Bu konularda yaptığım araştırmaları ve yorumlarımı da burada paylaşmak istiyorum.
Kütahya’daki banka şubeleri, mikro ve küçük ölçekli işletmeler için; büyüklüklerine, banka ile çalışma geçmişlerine, mali durumlarına, kredi limitine ve vadesine göre % 18’lerden bile fazla kredi faizi uygulandığı işitilmektedir. Bankaların yüksek faizli ve nazlı kredi vermelerinin gerekçelerini araştırdığımızda, karşımıza çıkan tabloyu iyi okumak lazımdır. Bu konuda banka yöneticilerinin bilgilerine başvurduğumda edindiğim bilgi ve izlenimleri kısaca not etmek istiyorum.
1) Bilanço ve gelir tablosundaki yetersizlikler:
– Bilançoların gerçeği yansıtmadığı, makyajlandığı yönünde algıları olduğunu düşünüyorum.
2) Finansman yönetimi bilgi ve uygulamalarının zayıflığı:
– İşletmelerin işi ile uyumlu finansman bilgisine sahip olmaması,
– Genel olarak teşvikler ve hibelerden (KOSGEB, TKDK ve Zafer Kalkınma Ajansı) yararlanmayı düşünmemek,
– Banka kredilerinin maliyetinin işine yükleyeceği yükü hesaplayamamak.
3) Öz kaynak yetersizliği, öz kaynak-dış kaynak dengesinin sağlıklı biçimde dengelenememesi,
4) Girişimci ruh ve bilgi eksikliği, içinde bulunduğu ortamlarda bilgili ve başarılı iş insanlarının azlığı, durağan olanların çokluğu,
5) Doğru yatırım kararı alamamak,
6) Kendi mali durumlarını gerçek anlamda bilememek:
7) Uzun vadeli düşünmek yerine, ‘günü kurtarma’ veya ‘anlık yaşama’ diyebileceğimiz bir yaklaşımın tercih edilmesi,
8) Bankanın parasını kendi parası zannetmesi,
9) Özel yaşantılara yapılan harcamaların gücünden yüksek olması,
10) Kredi vadesinde kapatılamazsa, yapılandırmaya gidilerek kredibilitenin düşmesine ve dolayısıyla kredi notunun yani Kredi Kayıt Bürosu (KKB) notunun düşük çıkmasına neden oluyor. Bu durum, firmaların kredi kullanmalarını zorlaştırdığı için maalesef hoş olmayan sonuçlara katlanmak zorunluluğu oluşuyor.
11) Kredi ödeme planı:
– Kredinin hangi şartlarla ve hangi vadelerle ödenebileceğinin hesabı yapılamıyor,
12) Hatır çekleri:
– Bazı firmaların karşılıklı hatır çekleri kullandığı veya hatır çekleriyle çapraz kredi kullanımı yaptığı görülüyor. Bu zincirleme süreç içinde hatır çeki kullanan işletmenin ödeme güçlüğü yaşaması durumunda hatır çekini verenleri de olumsuz etkilediği görülüyor.
13) Olumsuz söylentiler ve dedikodular:
– Bir işletme sahibinin, başka bir işletme (rakip veya değil) sahibi hakkında veya sade vatandaşın yaydığı dedikodu ya da yakıştırmalar zarar veriyor olabilir, ama bunları önemsemeyin, yok farz edin, ciddiye aldıkça dozunu artırırlar. İşinize baksın, başarılarınız ile cevap vermiş olmanız kadar güzel başka cevap modeli yoktur.
14) Son olarak en riskli uygulama, borcu borçla ödeme düşüncesi veya mecburiyetidir. Borcu borçla ödemek, felaketi erteleme ve borcu büyütmekten başla hiçbir işe yaramaz. Kesinlikle borcu borçla ödememek lazımdır.
Hesap yapma kültürünün geliştirilmesi, iş hayatında kurallara uyulması, daha dikkatli adımlar atılması, bankalarla olan ilişkilerin sağlıklı olarak yürütülmesi ile işletmelerin sınıf atlamasının mümkün olduğunu, yaşayarak öğrendim. Unutmayalım ki, hem ilimizin, hem de ülkemizin ekonomik olarak gelişmesi, özlenen yaşam standardının elde edilmesi mümkün olacaktır.
Nafi GÜRAL
Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası (KUTSO)
Yönetim Kurulu Başkanı